KÖŞE YAZILARI
ASRIN FELAKETİNDE BİZE DÜŞENLER
1 Mayıs 2023

01.05.2023
ASRIN FELAKETİNDE BİZE DÜŞENLER
Bugün 1 Mayıs, Emek ve Dayanışma Günümüz kutlu olsun!
Son dönemlerde öyle çok yorulmadık mı? Birbiri ardını takip eden şiddet haberleri, covid ve son olarak deprem.. Hem hastalarımız hem de idare tarafından gördüğümüz baskılar yetmezmiş gibi bir de doğal felaketlerle yüzleşmek zorunda kaldık.. O yüzden öyle çok hak ediyoruz ki bugünü kutlamayı. Emeğimiz büyük, gücümüz büyük. Öyle güzel bir meslek ki bizimkisi, birlikte her şeye rağmen umutla devam edebiliyoruz.
Aklıma bu yıl yaşadığımız tüm Türkiye’yi yasa boğan asrın felaketinde bize düşenler geldi birden... 06.02.2023... Rakamlardan çok daha fazlası di mi hissettirdikleri... Gerçekten tarifsiz acı... Depremi yaşamasam da ailemin Adıyaman Gölbaşı’lı olması ve babamların Antakya’da ikamet etmesi nedeniyle 2. dereceden ben de oldukça etkilendim bu süreçten. Bir kez daha hepimizin başı sağolsun, Allah bizlere sabır, güç, kuvvet versin. Bu günleri de atlatacağız hep birlikte. Ama amacım duygusal bir şeyler yazmak değil, yeterince hüzün doluyuz zaten. Meselem bunca emek gösteren, dayanışma içerisinde olan muhteşem sağlık neferlerinin yaşadıkları daha doğrusu yaşatılanlar. Sadece olan biteni anlatmak isteği sardı beni bir anda.
İlk günler, haftalar herkes şaşkın, korkmuş, plansız, programsız, üzgün, yorgun, kırgın... Her ne kadar İstanbul Depremi sonrasında bir deprem stratejisi geliştirilmiş olması beklense de bu kadar şehri, insanı etkileyen bir felaket sonrası hemen toparlanılamamış olması belki bir derece kabul edilebilirdi. Ama o dönemler arkadaşlarımızın anlattıklarında da kabul edemediğim çok şeyler vardı.. Dakikaların bile kıymetli olduğu zamanlarda, bir tarafta resmi oluru olmasına rağmen nereye gönderecekleri belli olmadığı için 1 günden uzun bir sürede görev yerine ulaşamayan, ordan oraya dolaşan yaşatmak isteyen gönüllü hekimlerimiz, diğer tarafta hekime ulaşmak için yardım bekleyenler... Nerede kalacağı, nerede çalışacağı belli olmamasına rağmen bir yerden şifa olabilir miyim düşüncesiyle yola çıkan gönüllülerimiz binbir zorluklar altında kendi emekleriyle çalışıp yola sokmaya çalıştılar bir şeyleri, ardından kendi çabalarıyla döndüler yeniden yanımıza. Yetmedi ya yıllık izinlerinden düşüldü, ya hak edişleri kesildi, ya görev yerlerinde olmadıkları için üstüne bir de savunma vermek zorunda kaldılar. Ah ahhh... Hadi tamam Kanun’da Yönetmelik’te yeterli düzenleme yapmadınız, düşünmediniz o an için; İstanbul’u unuttunuz, Van’ı unuttunuz, İzmir’i unuttunuz. Şimdi de kör mü oldunuz? Yardım etmek için canla başla emek veren hekimler böyle sonuçlarla mı karşılaşmalıydı. Çok konuştuk, çok görüştük. Tavşan koşması beklerken, kaplumbağa adımlarıyla değişti bazı şeyler.
Onca Devlet gücüne, ilaç firmaları gücüne rağmen sahaya gidemeyen hekimlerimiz birlik olup ilaç sarf malzemesi desteği verdik, veriyoruz. Kendi imkanlarıyla alan, bulan, tasnifleyen, kolileyen, gidecek yerleri belirleyen, gönderen, teslim alan bizler. Öyle büyük emekler ki bunlar. Bir yandan da deprem bölgesinden şehrimize gelen hastalarımıza destek olmak için yurtlarda, alanlarda, asmlerde destek olmaya devam ettik.
Bir de benim anılardan bahsedeyim. Ankara’dan bir ekibin Hatay’a gideceği belli. Bir sonraki ekipte olduğumu biliyorum. Günü belli değil, saati belli değil. Perşembe günü arandık yarın gideceksiniz zaman belli değil, hazır olun. Ardından 17 mart günü 10.42’de bir telefon 12.00’de havaalanında olun. Bir düşündüm ışınlanma mı bulundu acaba diye yok yok henüz teknoloji o seviyede değil. Tabi sorumluluk sahibi biri olarak, atladım taksiye, havaalanına 10 dakika kala saati öteledikleri haberi geldi, geçmiş olsun yola çıkan çıktı. Görevlendirme yazıları o gün yetişti, önceden dönünce alanlar bile olmuştu, buna bile sevinenler oldu o yüzden. Halbuki gidileceği belli, kaç kişinin gideceği belli bir kaç gün öncesinde tüm gidiş dönüş görevlendirme işlemleri tamamlanabilirdi. Tamamlamıyorlar. Vardık havaalanına nerelere gidileceğini öğrendik, bindik uçaklara hop gittik. Adana’dan İskenderun’a da otobüslerle geçtik. 2 otobüstük, biz yemek yemeğe ikna ettik şoför arkadaşı da yolda yedik bir şeyler diğer araçtaki arkadaşlar ikna edememiş onlar bizden önce gittiler. Spor salonuna gidilecek bilgisi dönüyor ama nerede bilen yok. Ben bu arada yoldayken baktım kimse kimseye ulaşamıyor bir whatsapp grubu kurdum bari biz birbirimizden haberdar olalım diye. Bi baktık diğer araçtakiler kaybolduk nereye gidicez diyorlar. İlçe sağlık kapı duvar, spor salonu kapı duvar. Neyse öyle böyle öğrendik meğer spor kompleksiymiş. Arkadaşlarımız hem aç kaldı hem de yer arayıp durdu. Gittik sadece güvenlik var, insan yetkili biri bekliyor, yok. Yemek yok. Sabah 08.30 hazır olun çalışacak şekilde gelecekler dediler. Kim gelecek, bilmiyoruz. Neyse bir şekilde yerleşildi. Sonra Reyhan’daki arkadaşlar 23.00 gibi aramasın mı bizi burada istemiyorlar, gerek yokmuş, kalamıyoruz diye. Tutanaklarınızı tutun gelin dedik. Biz artık 3 saatlik kıdemli olduğumuz için bekledik, bari onları karşılayan birileri olsun diye. Neyse sabah İskenderun’da çalışan hekim arkadaşlar geldiler konuştuk, onlar da bizim gibi 2 hekim, koordinasyonda olun denmiş, olmuşlar. Deprem Ankara’da yaşansaydı belki biz olacaktık burada. Öyle yetkili... Biz bizeyiz aslında yani, sadece fark orada olmuş olmaları. İzin yok, mesai saati yok, görev tanımı yok, ucundan kıyından sağlıkla ilgili her şeyle ilgileniyorlar. Onlar da bir ekibin geleceğini biliyormuş sadece, ne zaman kaç kişi bilgisi yokmuş, biz yoldayken bile. Çok mu zor gerçekten, bizlere bu bilgileri iletmek? Çok mu zor? Destek için koordinasyona beni seçtiler. Yemek için, su için, yatak için, tamir için, ilaç için, malzeme için sürekli birileriyle görüşüyorsunuz. İnsan sadece hekimlik yapacağını sanıyor ya yok, gerçi biz aile hekimliğinden alışkınız hem işveren hem kiracı da olduğumuz için aynı zamanda. Hukuk okurken trampa öğrenmiştik. Neyse hayatımda ilk defa İskenderun’da yapmak nasip oldu. Hastaneye ikinci basamağa yönelik ilaçları ver, çadırkentlerde ihtiyaç olacakları al. Nereden ne bulabilirsek ne yapabilirsek diye kovalıyorsun resmen. Antakya’da çalışan arkadaşlardan yer öğrenip oraya gelgit yapıp malzeme buluyoruz. Bir yandan bu işleri biz yapmamalıyız Devlet yapmalı derken bir yandan da işler beklememeli olan depremzelerimize olur diyip çalışmaya devam ediyorsunuz. İşi öğrenmeye çalışırken günler gecelere karıştı, biz 2 hafta için bir şeyler öğrenmeye çalışırken, her 2 haftada bir yeniden öğretmeye çalışanları görünce.. Neler yaşadık, neler... 30 arkadaşımız 10 gün boyunca yastıksız yatmışlardı nereleri aradıysak temin edememiştik. Sonra bir gün fırtına nedeniyle 300 depremzedemizin bizim konaklayacağımız yerde konaklama ihtimali oldu bir saat içerisinde yataklar, yastıklar, yiyecekler fazla fazla geldi. Bizim günlerce her gün araya araya bulmaya çalıştıklarımızın fazla fazla gelmesi, üstelik sadece bir ihtimal üstüne gerçekten canımızı sıktı. Derdimiz depremzedelere neden yapıldığı değildi, öyle yorumlamaya bile çalıştılar. Mesele ama çok daha derindi. Tabiki depremzedelerimiz için bunlar yapılmalıydı, hatta çok çok daha fazlası yapılmalıydı. Ama bir şey unutulmamalı, hizmet görmek istediğin kişilere imkan vermezseniz onlardan nasıl hizmet bekleyeceksiniz ki. Barınacağımız yeri bile bizim meslektaşlarımız zorla kazıya kazıya alabilmişken, yine her şeyimizi biz yaparken. Aynı zamanda Antakya’da kalan arkadaşlarımızın çadırları su bastı, rüzgar yüzünden çadırı uçanlar oldu. Bakanlık personelleri, valilik personelleri, Afad personelleri, her yer yetkili. Ankara’da bir stk yöneticisi olarak görmediğim kadar yetkili gördüm. Yetki neydi? Yetkili ne yapardı? Sorguladım, sorguladım... 2. hafta artık sistem oturunca biraz etrafımızı görür olduk. Birlik olmanın önemini gördüm orada, tek başıma gitseydim ne olurdu bilmiyorum, üstelik bildiğim topraklarda olmama rağmen. Ama bir arada olmak, birlikte çaba göstermek, tüm yorgunluklara rağmen tüm koordinasyon problemlerine rağmen bana çok iyi geldi. Orada edindiğimiz dostluklar gerçekten kıymetli. Kızlar olarak bu da bizim askerlik anımız olsun dediğimiz kadar vardı gerçekten. Gezince etrafı tabi insanın içi acıyor. Beni en çok yıkıldığını gördüğüm tarihi kilise ve camiler etkiledi. Sanki bir tarih yok oldu gibi hissettim. Bir de sular altında kalan lunapark, sanki çocukluğum elimden alınmış gibiydi. Bir tarafta geçmişim, bir tarafta geleceğim yok olmuş hissi... Ama her şeye rağmen hayat devam ediyordu, tüm duyduğumuz hikayelere, bizzat gördüğümüz acılara rağmen. Herkes mücadele ediyordu. Orada yaşayanlar, bizler gibi dışarıdan gelenler. Belki zaman zaman başımızın olmadığını hissettik, kızdık sinirlendik ama birlikte yenilenmenin bir parçası olmak bu paha biçilemezdi. Hayat devam ediyordu, devam eden depremlere, yağan yağmurlara, çıkan rüzgarlara rağmen... Olası bulaşıcı hastalıklara, yeni zorluklara rağmen devam ediyordu. Esnaflar bir yerden tutup açmıştı dükkanlarını. Ciğerimizi de yedik, tepsi kebabımızı da, künefemizi de... Biz gelmeden önce avm bile açılmıştı. İyileşmenin bir parçası da normalleşmekten geçmiyor muydu zaten. Sağlık neydi? ‘Yalnızca hastalık veya sakatlığın olmaması durumu değil, fiziksel, sosyal ve ruhsal refah durumu’ öyle kolay değil evet iyileşmek. Ama birlikte atlatacağız bu günleri. Unutmayarak, destek olarak birbirimize. Ah neyse... İçim üzülüyor. Biz trajikomik olaylarımıza dönelim, yaralarımız bize kalsın. 1 nisan dönüş bir gün önce hala ne zaman döneceğimiz, nasıl döneceğimiz belli değil, yeni gelecek ekip olacak mı belli değil. Akşam 9 gibi dediler ki ertesi gece 11de uçak. E 1nisan neticede hala di mi? Şaka gibi durumlar gerçekten. Çalışmıyoruz o gün, yeni ekip de gelmedi ne olacak belli değil. Artık bir grup biz gece bindik otobüse döndük, bir grubumuz uçağı bekledi. Cumartesi onlar dönerken hala yeni ekip yoktu. Bir yandan Ankara’da birileri aranmıştı, hazır olun diye, sonra onlara iptal dendi. Bir an kimse gelmeyecek sandık. Derken pazar günü akşam saatlerinde Mardin’den bir ekip gelmiş. Öyle devam ettiler. Hala hangi şehir ne zaman kaç kişi nereye ne kadar süre nasıl çalışacak hala ama hala son saatlerde belli oluyor. Geçen gün haberlerde gördüm. Manisa’dan Hatay’a gitmek için İstanbul’a gitmek nasıl bir planlamadır? Yeni kaza geçirmiş kişileri yine de göndermek için zorlamak nasıl bir düşünce yapısıdır? Ah ahhh... 3 ay olacak neredeyse. Hala yoluna giremedi bazı şeyler... Çok üzülüyorum... Neden düzen sağlanamıyor. Diğer Bakanlıklardaki düzeni gördükçe üzülüyorum. Tabi bunların hepsini ‘yetkililere’ ilettik. İletmeye devam edeceğiz. Soracağız, değiştireceğiz. Ama bir yandan da üzerimize düşenleri yapmaya devam edeceğiz. Tüm koordinasyon bozuklukluklarına, tüm hukuksuz işlemlere, göz göre göre gerçekleşen yanlışlara rağmen çalışıyorsak. Sanmayın korkumuzdandır, göz yumduğumuzdandır. Ettiğimiz yemindendir, memleket ve insan sevgimizdendir, vicdanımızdandır, kanımıza dimağımıza yerleşen hekimlik mesleğimizdendir.
Her şeye rağmen, siz canım meslektaşlarım, gününüz kutlu olsun. Emeğiniz için teşekkür ederim. Güzel gönlünüz için teşekkür ederim.
Ankahed 2. Başkanı
Dr. Türkü Yağmur Nehir